Viyana; sanat, görkem, asalet, kahve ve tatlının kusursuz birleşimi… Küçükken gördüğümüz tarih derslerinde öğrendiklerimden sonra “Osmanlıların alamadığı şehir” olarak hafızama kazınmıştı Viyana. 150 yıl ara ile iki kez kuşatılacak kadar onu özel yapan şey neydi? Avrupa’da gezdiğim yerleri düşününce bizim kültürümüze rastlayabilmek adına “Viyana’dan sonrası” ve “Viyana’dan öncesi” vardır bana göre. Türkiye’den Viyana’ya kadar olan topraklarda Osmanlı kültüründen gerek mutfak gerek mimari anlamda muhakkak bir şeyler bulursunuz. Fakat Viyana Osmanlıların hiçbir zaman aralayamadığı, farklı bir dünyanın giriş kapısı gibidir.

Bir zamanlar imparatorluk başkenti olan Viyana şimdi sadece Avusturya’nın başkenti ve aynı zamanda en büyük kentidir. İlçeleriyle birlikte nüfusu 2 milyon civarındadır. 1916 senesinde nüfusu 2.239.000 civarıyken 1. Dünya Savaşı sonrası büyük bir nüfus kaybı yaşamıştır.

Osmanlılar Viyana’yı alamasa da onlara bazı şeyleri kazandırmıştır. Bunların en önemlisi Viyana ile özdeşleşen kahvedir. Bozgundan sonra geri çekilen ordunun bıraktıkları arasında kahve çekirdekleri de vardı. O zamana kadar Avusturyalılar kahveyi bilmiyordu, günümüzde kahve kültürlerimizi kıyaslayacak olursak onların bu işi ne kadar geliştirip ileri taşıdığı açık seçik görülüyor. Mutfak anlamındaki bir başka kazançları ise “Croissant” (kruvasan çöreği)’dir. Söylentilere göre kuşatmanın başarısız geçmesini kutlamak amacıyla Osmanlı bayrağındaki hilalin şeklinde çörekler yapılıp afiyetle yenmiştir.

Şimdi bu güzel kentin kalbine yolculuğumuza başlayalım. Viyana, Tuna’nın büyük sel baskınlarından korunmak için 3 kmkadar içeride kurulmuştur. İçinden Tuna kanalı geçmektedir. Şehir 23 bölgeden oluşmaktadır. Şehrin merkezi 1.Viyana (Innere Stadt) olarak isimlendirilmiştir. Osmanlılar zayıflayıp tehdit unsuru ortadan kalkınca 19. yüzyılda şehir merkezini çevreleyen o ünlü surlar Franz Joseph tarafından yıktırılıp yerine 4 km. uzunluğunda eski merkezi çepeçevre saran “Ring Bulvarı” açılmıştır. Tüm önemli yapılar Ring Bulvarı üzerinde sıralanmaktadır. Kendinize bir başlangıç noktası seçip fotoğraf çeke çeke bu caddeyi dolaşabilirsiniz. Bu caddedeki bazı fotoğraf hazineleri sırasıyla; Urania denilen gözlem evi, Mozart’ın bestelerini yaptığı söylenen, ünlü bestecilerin heykellerinin yer aldığıŞehir Parkı, Opera Binası, Burggarten Parkı’ndaki Mozart heykeli, Habsburg Hanedanı’nın kışlık sarayı Hofburg (1918’e dek imparatorluk sarayıydı), Müzeler Meydanı, Parlemento Binası, Rathaus Meydanı, Burg Tiyatrosu, Viyana Üniversitesi, Votiv Kilisesi ve Borsa Binası’dır.

Ring’i dolaştıktan sonra turist gruplarının buluşma noktası olan Opera’nın yanından Viyana’nın kalbi Stephen Meydanı’na doğru uzanan oldukça işlek Kartner Caddesi’ne girebilirsiniz. Bu cadde araç trafiğine kapalıdır. Birçok mağaza, kafe, restoran ve pandomim sanatçısı barındırır. Karşınıza her an Avusturya tarihindeki önemli bir şahıs dönem kıyafetleri ile çıkabilir. Şehirde sanatı en çok içinize çekebileceğiniz yerlerinden birisi bu caddedir. Burada sanatçıların gösterileri ve sokağın dokusunun birleştiği hoş fotoğraflar çekebilirsiniz. Bu sokağın sonunda ise tüm ihtişamı ile yüzyıllardır ayaktaki Stephansdom Katedrali duruyor. Kuşatmanın ardından uzun bir süre katedralin kulesinden Türk akıncılarının gelip gelmediği gözetlenmiş ve yıllarca Avrupa`nın en yüksek yapısıymış. Katedralde sürekli bir restorasyon çalışması olduğu için eğer şanslıysanız binanın tadilat gören kısmını birebir boyutta fotoğrafı ile kapatan brandalar sizin çekim açınıza denk gelmez. Stephen Meydanı Kartner Caddesi’nin bir nevi finali gibidir. Müthiş bir kalabalık, etrafında çemberler oluşturan sokak sanatçıları, kafeteryalar, restoranlar… Stephansdom Katedrali’nin karşısında oldukça modern Haas-Haus binası bulunuyor. Mimarlar katedralle mimari anlamda tezat oluşturmak için böyle bir tasarım yapmış fakat birçok Viyanalı bu binayı oraya yakıştıramamış. Bizim gibi fotoğraf avcıları için ise camlardan yansıyan katedral güzel bir fotoğraf demek.

Meydandan yine araç trafiğine kapalı Graben Caddesi’ne girerseniz güzel binalar ve heykeller ile süren yolculuğunuz devam edecek. Bu caddede St. Peter Kilisesi de fotoğraflanacak bir başka yapı. Cadde bitiminden sola döndüğünüzde Kohlmarkt Caddesi’ne gireceksiniz. Bir yorgunluk kahvesi içeyim, ağzımı da tatlandırayım derseniz bu caddede bulunan 1780 de kurulan eski sarayın pastacısı Demel’de mola verin. Viyana’nın en ünlü tatlıları applestrudel ve sachertorte, kahvesi ise melange’dır.

Biraz ilerideki küçük meydanda müşterisini bekleyen fiaker dedikleri faytonlar ve muazzam binalardan çok güzel fotoğraflar çıkartabilirsiniz. İspanyol Binicilik Okulu ve Hofburg Sarayı’na ve ilerisinde müzeler meydanına gidebilirsiniz. Bunlar harici ring içindeki ortaçağ karakterini belli bir oranda koruyabilmiş sokakların içine dalıp dolaşabilirsiniz. Domgasse Sokağında Mozart’ın, Viyana’da yaşadığı yıllarda oturduğu evi görebilirsiniz.

Şimdi de ring dışına çıkalım. Genel olarak yapılarında çok renk cümbüşüne sahip olmayan Viyana’da renkli bir bina görsem de fotoğrafını çeksem derseniz Hundertwasser Evi’ne mutlaka gitmelisiniz. 1983–1986 yılları arasında yapılmış rengârenk ve mimari anlamda oldukça değişik bir yapıdır. Oradan Belverede Sarayı’na geçip sarayın güzel bahçesi ile Viyana’nın panoramik görüntüsünü aynı karede fotoğraflayabilirsiniz. Saraya oldukça yakın olan Karl Kilisesi’ne uğramayı ihmal etmeyin. Bu kiliseyi sudaki yansıması ile fotoğraflamak hoş sonuçlar veriyor. Sonra metroya atlayıp efsanevi imparatoriçe Elisabeth (Sisi)’nin ve imparator Franz Joseph’in yazlık sarayları Schönbrunn’a gidebilirsiniz. Bahçeleriyle ve dünyanın en eski hayvanat bahçesi ile ünlü bu saraya en az yarım gününüzü ayırmanızı tavsiye ederim. Bu kadar yorulduk hem dinlenelim hem eğlenelim hem de fotoğraf çekelim diye düşünürseniz Prater Parkı içinde bulunan 1896’da yapılan ve 2. Dünya Savaşı harici hiç durmayan tarihi dönme dolaba binip Viyana’yı biraz daha yüksekten izleyebilirsiniz. Hep tarihi binalar fotoğrafladık, yok mu Viyana’nın modern yapıları derseniz metroya binip Kaisermühlen VIC’de inin, Viyana’nın iş merkezi olan bu bölgede güzel mimari fotoğraflar çekebilirsiniz.

Bu güzel şehirden ayrılmadan önce Mozart ve Sisi’nin resimlerinin basılı olduğu enfes çikolatalardan almayı ihmal etmeyin. Bir akşam yemeğini de mutlaka Belediye Binası’nın önündeki meydanda (Rathaus) yemelisiniz. Birçok ülkenin yemek standının olduğu bu meydanda hem farklı kültürlerdeki aşçıları ve yemekleri fotoğraflamak, hem de ellerinden çıkan inanılmaz lezzetleri tatmak mümkün. Viyana’nın leziz yiyecekleri ile damağınızda, güzel fotoğraflarıyla da arşivinizde hoş bir tat bırakacağından emin olabilirsiniz.

Zeren Toktaş Yasa © 2010

Leave a Reply